Jump to content
  • Duyurular

    • Loving

      Steroidturkiye.com - AÇILDI!   29-11-2020

      Steroidturkiye.com açıldı! Hormon gruplarına dair tüm sorularınıza cevap bulmak için sisteme giriş yapıp soru başlığı oluşturmanız yeterli.
    • Loving

      Sarmsturkiye.com - AÇILDI!   29-11-2020

      Hizmetlerimiz hakkında bilgi almak için siteyi ziyaret edebilirsiniz.
  • Peptid Türkiye'ye HOŞ GELDİNİZ!

    Türkiye'nin ilk ve tek en kapsamlı peptid platformuna hoş geldin. Tüm özelliklerine erişmek için şimdi kaydolun. Kayıt olduktan sonra giriş yaptığınızda, kendi içeriğinizi göndererek veya mevcut içeriklere cevap göndererek bu platforma katkıda buluna bileceksin. Profilini özelleştirebilir, ödül puanlarınızı içerik yazarak toplayabilirsiniz, diğer üyelerle kendi özel gelen kutunuz üzerinden iletişim kurabilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz! Bu mesaj, oturum açtıktan sonra kaldırılacaktır.

  • Reklam

metinav

Testosteron replasman tedavisi hk.

Önerilen İletiler

metinav    4.967

Yabancı forumlarda paylaşılan hipogonadizim hastalarının, özellikle primer olanların deneme yanılmayla uyguladıkları ve yaptırdıkları testlerle uygun dozajı belirledikleri TRT (testo yerine koyma tedavisi) kısaca şu şekilde :

Hergün 10 mg testosteron cyopionat (veya sustanon)

Hergün 10 mg nandorolon deconoat

Haftada iki defa 250 iü hcg

Bu dozlarda düşük shbg ve kontrol gerektirmeyen ideal E2 seviyeleri elde edilmiş.Libido ve ereksiyon yanında iyi bir fiziksel-ruhsal mod yakalanmış.

  • Beğen 4
  • Vayyyy!! 4

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş


Azizcantr    31
metinav, 40 dakika önce yazdı:

Yabancı forumlarda paylaşılan hipogonadizim hastalarının, özellikle primer olanların deneme yanılmayla uyguladıkları ve yaptırdıkları testlerle uygun dozajı belirledikleri TRT (testo yerine koyma tedavisi) kısaca şu şekilde :

Hergün 10 mg testosteron cyopionat (veya sustanon)

Hergün 10 mg nandorolon deconoat

Haftada iki defa 250 iü hcg

Bu dozlarda düşük shbg ve kontrol gerektirmeyen ideal E2 seviyeleri elde edilmiş.Libido ve ereksiyon yanında iyi bir fiziksel-ruhsal mod yakalanmış.

üreme ne durumda hocam ?

  • Beğen 1

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
metinav    4.967
Azizcantr, 2 saat önce yazdı:

üreme ne durumda hocam ?

Üreme icin trt den çikilmasi ve hcg+hmg kullanilmasi gerekiyor.Haftada 3*250 hcg, 3*75 hmg kullanimiyla sıfır spermli insanlar 6-9 ay kullanimdan sonra cocuk sahibi olmuşlar, okudugum kadariyla...

tarihinde metinav tarafından düzenlendi
  • Beğen 4

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
metinav    4.967
Efeedd, 20 dakika önce yazdı:

hocam nandrolonun mantığı ne trt de?

Testo dozu yarıya iniyor, normalde günlük 20 mg haftalık 140 mg olması gerekirken 70 mg testo 70 mg nandrolon şeklinde kullanılıyor.Nandrolon bu düşük dozda östrojene dönmüyor ve testo dozu da az olduğu için östrojen kontrolüne gerek kalmıyor.Nandrolonun eklemler ve insülin sistemine olumlu etkileri yanında hacim konusunda da faydaları var.Daha bir çok olumlu etkisini paylaşmışlar kullananlar yorumlarında.İki türlü de yapılabilir mesele değerlerin olması gereken aralıkta kalması...

  • Beğen 3

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Yigit3541    124

Nandrolonun 300 mg'mının TRT gibi kullanıldığını

TRT ile aynı seviyede Testesterona dönüştüğünü bazı yerlerde okumuştum (TRT kadar uzun süreli kullanılmamalı) 

Tek başına decanın da TRT olarak kullanıldığını yani %30 Testesterona dönüşme potansiyeli olduğu düşünüldüğünde mantıklı mıdır? 

 

TRT'de aromatize olmamak önemlidir. Böyle bir replasman tedavisi uygularken aromataz inhibitörlerini buna dahil etmek, kurmaya çalışılan dengeyi tekrar bozabilir,Al ler gereklidir fakat onların da yan etkileri ve istemediğimiz etkileri vardır e2 nin fazla yükselmesi kadar düşmesi de bir sorundur.

Aslında TRT dozajları da bireysel olarak kişinin aromatize olmadığı seviyelerde yapılmalıdır. 

Hepsi benim fikrim yorumları takip ediyorum. 

@metinav ayrıca hocama mükemmel başlık için teşekkür ederim bir çok kişinin işine yarıyacağına şüphem yok köşede bulundurulmalı böyle bilgiler. 

tarihinde Yigit3541 tarafından düzenlendi
  • Vayyyy!! 2

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
metinav    4.967
Yigit3541, 10 dakika önce yazdı:

Nandrolonun 300 mg'mının TRT gibi kullanıldığını

TRT ile aynı seviyede Testesterona dönüştüğünü bazı yerlerde okumuştum (TRT kadar uzun süreli kullanılmamalı) 

Tek başına decanın da TRT olarak kullanıldığını yani %30 Testesterona dönüşme potansiyeli olduğu düşünüldüğünde mantıklı mıdır? 

 

TRT'de aromatize olmamak önemlidir. Böyle bir replasman tedavisi uygularken aromataz inhibitörlerini buna dahil etmek, kurmaya çalışılan dengeyi tekrar bozabilir,Al ler gereklidir fakat onların da yan etkileri ve istemediğimiz etkileri vardır e2 nin fazla yükselmesi kadar düşmesi de bir sorundur.

Aslında TRT dozajları da bireysel olarak kişinin aromatize olmadığı seviyelerde yapılmalıdır. 

Hepsi benim fikrim yorumları takip ediyorum. 

@metinav ayrıca hocama mükemmel başlık için teşekkür ederim bir çok kişinin işine yarıyacağına şüphem yok köşede bulundurulmalı böyle bilgiler. 

Dediğin gibi bu işler tamamen kişiye ve verdiği tepkilere göre ayarlanmalı.Ama yurtdışında ortayaşlı erkekler bu konuyu sağlıklı yaşam standartlarını en üst seviyelere çıkarabilmek için önemsiyorlar ve olabildiğince az malzemeyle en iyi seviyeleri yakalamaya çalışıyorlar görebildiğim kadarıyla...

Alınan testo dozuyla normal östrojen seviyesi istenen aralık içinde kalıyor ve vucut fonksiyonları sorunsuz devam ediyorsa Aİ kullanmamak artı bir durumdur.Nandrolonun % 20 si testosterona dönüyor diye okumuştum ve paylaşmıştım bir kaynaktan.Ama düşük dozlarda bu durumlar ortaya çıkmayabilir ve paylaşma sebebim özellikle bu tedavi şeklini deneyip değerlerini paylaşan ve memnun olan insanların yorumlarını okumuş olmamdı.Adamlar her türlü fraksiyonu denemişler klomen hcg testo dhea masteron vb... En uygunu ve en son uyguladıkları terapi paylaştığım şekilde.Ve hiç bir kontrol gereksinimi ortaya çıkmadığı test sonuçlarından görülebiliyor.Tabiki uzun vadede ne olur bilinmez, herkeste aynı sonuçlar aynı dozlarla oluşmaz.Bu konular al şunu kullan değil, planlama organizasyon kontrol etme karşılaştırma ve gerekiyorsa revize etme gibi bir çok adımın etrafında gelişiyor.

Ben denediğim bir şeyi güvenerek anlatırım, fakat deneyimim olmayan ve sadece başkalarının deneyimlerini veya elde edilen verilerin sonuçlarını yorumsuz aktarmayı tercih ediyorum.

Sizin gibi araştırmaya meyilli ve bu konularda merak sahibi arkadaşlar ve kardeşlerle birlikte, daha yeni bilgiler tecrübeler ve paylaşımlar yapıcaz inşallah...

  • Beğen 1

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Yigit3541    124

Daha önce başlığın ne kadar önemli olduğunu yazmıştım ve araştırdığımda Türk'çe olarak çok fazla kaynak bulunmuyor TRT hakkında,Reddit gibi yabancı forumlarda tecrübeleri okumak mümkün

Steroid kullananlar için,TRT büyük öneme sahip ama çok fazla tercih edilmiyor.

Sürekli yazın definisyon,kışın hacim kürü yapmak isteyen herkez arada klomen ile sistemini açmaya çalışıyor ama belkide bu kadar sık kür yapıldığında TRT dozlarında testosteron kullanmak daha mantıklı olabilir mi ?

Çoğu yabancı kaynakta 12 haftalık bir kür yapıldığında 2 hafta pct'ye başlamak için beklenildiği 6 hafta pct nin sürdüğü bu sürenin toplamının 20 hafta olduğu ve 20 hafta tekrar kür yapılmayıp reseptörleri ve vücudu dinlenmeye bırakılması söyleniyor.Bu durum göz önünde bulundurulduğunda,

Bir diğer seçenek Blast and cruise dedikleri durum,Yani kür yapıyorsunuz kafanızda tekrar kür yapmak var bu arada pct yapmayıp vücudun doğal üreteceği dozlarda testosteronu düzenli olarak veriyorsunuz,bu sayede istenmeyen yan etkilerden kaçınmış oluyorsunuz,Bu dozlar kişiden kişiye değişmekle 80-200 mg Test e-Test cyp. olabiliyor.

Konu 40 yaş üstü,Primer hipogonad,Düşük testosteron seviyelerinden yakınan insanlar ve AAS kullanan sporcular için

ne kadar önemli olduğu göz önüne alınırsa tekrar canlandırmak istedim,konu hakkında da tecrübeleri olanlardan paylaşmalarını bekliyorum.

TRT yaparken,düşük dozlarla düzenli olarak kullanacağı için,Yağlı eriyiği İnsülin şırıngaları ile yaptıklarını çeşitli yerlerde okudum.

Kas içi veya subkutan olarak uygulanabiliyor,İçeriğin yağlı eriyik olduğu düşünülecek olursa Subkutan yapılsa bile Ventrogluteal bölge veya gluteal bölge tercih ediliyor.

Kullanılan şırıngalar kişiden kişiye değişiyor ama 1cc 12.7mm 29 g kullananlar olduğunu gördüm.

+ ları 

Daha az acı olması

Daha az skar dokusu oluşması

ve Şırınga içinde normal şırıngalar 0.1 ml kayıp oluşurken , İnsülin enjektörlerinde bu durum olmaması yani içeriğin tamamını kullanabiliyorsunuz,0.1 çok olmasada haftada 4 kez uygulandığında 0.4 ml yapıcaktır buda zamanla etki edicektir.

 

  • Beğen 2

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
metinav    4.967

Kisa ester steroidlerin insülin enjektörüyle deri altina yapildigini bende cok defa okudum.Bu sekilde günlük dozlar seklinde kullananlar var ve sorun yasamiyorlar.Fakat icerikteki yagin zinciri uzadikca enjekte etmek sikintisi ve deri altinda nedbe olusturma kapasitesi ortaya cikar diye dusunuyorum...

Bu forumda da bir arkadas deri alti yoluyla anabolik enjekte ettigini söylemisti.Deneyimini aktarirsa daha anlamli olur  :)

Trt uygulamasi genelde ayip bir seymis gibi anlasiliyor.Yaslilara ve hastalara layik görülüyor, gizleniyor.25 yasindasin ereksiyon olamiyorsun algisi olusturuluyor.Halbuki bu gecici veya uzun vadeli bir durum olabilir ve gayet de dogaldir.Çünkü hormonlarla calisiliyor ve bozulan dengenin tekrar eski haline gelmesi zaman alacaktir.40 li yaslardan sonra pct özellikle uzun tutulmak zorunda cogu kez...

Umarim daha bilincli ve yapici yaklasimlar yayginlasir.

  • Vayyyy!! 1

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
cetinceviz    2
metinav, 13.06.2020 - 21:37 yazdı:

Yabancı forumlarda paylaşılan hipogonadizim hastalarının, özellikle primer olanların deneme yanılmayla uyguladıkları ve yaptırdıkları testlerle uygun dozajı belirledikleri TRT (testo yerine koyma tedavisi) kısaca şu şekilde :

Hergün 10 mg testosteron cyopionat (veya sustanon)

Hergün 10 mg nandorolon deconoat

Haftada iki defa 250 iü hcg

Bu dozlarda düşük shbg ve kontrol gerektirmeyen ideal E2 seviyeleri elde edilmiş.Libido ve ereksiyon yanında iyi bir fiziksel-ruhsal mod yakalanmış.

 HCH kullanımı ne için bir de nandorolon deconoat bu bildiğimiz deca mıdır ? yoksa harf benzerliğimi ? 

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
mnsr    3

@metinav Merhabalar hocam, konuyu hortlattım kusura bakmayın ama bununla alakalı bir durumum var ve yeni konu açmak istemedim. Şu anda cruise dozda ilerlediğim bir dönemdeyim. Uzun zamandır, özellikle kürdeyken, yaşadığım diz ağrısı probleminin sebebini araştırırken gördüm ki kalça enjeksiyonları buna sebep olabiliyormuş ve bu durumu yaşayanlar enjeksiyonlarını SubQ olarak microdosing şeklinde yapınca problem ortadan kalkmış.

Yani kalçadan yapılınca diz ağrısı oluşması bana mantıklı geldi çünkü hakikaten kürde değilken bu tarz bir problemim yok. Omuzdan vs yapınca da dirsekte ağrı olma ihtimali varmış o yüzden ona da yanaşmıyorum. Ester olarak enantathe kullanıyorum ve haftada 150 mg alıyorum şu anda.

Bu dozu bir seferde şırıngaya çekip kahverengi uç yani 28g ile göbek kısmından her gün ufak ufak yapıp denesem, intramuscular gibi olur mu acaba verim alır mıyım? 

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
egerdnc    44

Ara sıra benim flakonlardan çekip pedere her hafta 0.5 vurasım gelmiyor değil, ellerinize sağlık hocam 🙏

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
metinav    4.967
mnsr, 16 saat önce yazdı:

@metinav Merhabalar hocam, konuyu hortlattım kusura bakmayın ama bununla alakalı bir durumum var ve yeni konu açmak istemedim. Şu anda cruise dozda ilerlediğim bir dönemdeyim. Uzun zamandır, özellikle kürdeyken, yaşadığım diz ağrısı probleminin sebebini araştırırken gördüm ki kalça enjeksiyonları buna sebep olabiliyormuş ve bu durumu yaşayanlar enjeksiyonlarını SubQ olarak microdosing şeklinde yapınca problem ortadan kalkmış.

Yani kalçadan yapılınca diz ağrısı oluşması bana mantıklı geldi çünkü hakikaten kürde değilken bu tarz bir problemim yok. Omuzdan vs yapınca da dirsekte ağrı olma ihtimali varmış o yüzden ona da yanaşmıyorum. Ester olarak enantathe kullanıyorum ve haftada 150 mg alıyorum şu anda.

Bu dozu bir seferde şırıngaya çekip kahverengi uç yani 28g ile göbek kısmından her gün ufak ufak yapıp denesem, intramuscular gibi olur mu acaba verim alır mıyım? 

Yanlış yerden yanlış kasa yanlış açıyla vurduğundan yaşanıyor olması muhtemel o sıkıntının...Eskilerin siyatik dediği sinirler var bacaklarda ve kalçadan yayılıyor bacağa.Enjektöü oraya saplayıp yaptıysanız bu ağrılar olur.Yıllardır kalça ve omuzdan yapıyorum ve artık yeterince tecrübe kazandık.Sinire veya kas dışında farklı bir dokuya iğneyi batırdığımızda yaşanan acıyı ve rahatsızlığı biliyoruz, bunu önlemek eğitimle ve denemelerle mümkün.Kısacası doğru yere enjeksiyon yapılmalı bir sorun yaşanmaz...

Dediğin şekilde mikro enjeksiyonla hormonlar vucuda sokulabilir bunu yapanları bende okuyorum fakat dokuların emilim süresi ve emilim miktarı değişken.Ayrıca ödem gibi durumlar yaşanabilir.Yoksa içeriği aynıdır değişmez, etkisi de aynı olur...Bence o dediğin uçla, omuz gibi deri kalınlığı ince kaslardan yapmalısın deri altı uygun değil mikro dolaşım yeterli değil ve içerik esterinden dolayı aşırı yağlı emilmesi güç olur...Estersiz verisyonu olsa hiç sorun olmaz...

  • Beğen 4

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
mnsr    3
metinav, 3 saat önce yazdı:

Yanlış yerden yanlış kasa yanlış açıyla vurduğundan yaşanıyor olması muhtemel o sıkıntının...Eskilerin siyatik dediği sinirler var bacaklarda ve kalçadan yayılıyor bacağa.Enjektöü oraya saplayıp yaptıysanız bu ağrılar olur.Yıllardır kalça ve omuzdan yapıyorum ve artık yeterince tecrübe kazandık.Sinire veya kas dışında farklı bir dokuya iğneyi batırdığımızda yaşanan acıyı ve rahatsızlığı biliyoruz, bunu önlemek eğitimle ve denemelerle mümkün.Kısacası doğru yere enjeksiyon yapılmalı bir sorun yaşanmaz...

Dediğin şekilde mikro enjeksiyonla hormonlar vucuda sokulabilir bunu yapanları bende okuyorum fakat dokuların emilim süresi ve emilim miktarı değişken.Ayrıca ödem gibi durumlar yaşanabilir.Yoksa içeriği aynıdır değişmez, etkisi de aynı olur...Bence o dediğin uçla, omuz gibi deri kalınlığı ince kaslardan yapmalısın deri altı uygun değil mikro dolaşım yeterli değil ve içerik esterinden dolayı aşırı yağlı emilmesi güç olur...Estersiz verisyonu olsa hiç sorun olmaz...

Teşekkürler hocam açıklama için. Ben kalçadan yanlış vuruyor olabilirim o halde. Omuzdan da bahsettiğim aşağıdaki uç ile vuruyordum ancak kasa gerçekten ulaşıyor mu diye emin olamadım.

Bunun yerine siyah(ya da gri tam rengini bilmiyorum) yani 1 inç uzunluğundaki iğne ucunu tavsiye edenler oldu ancak onu aldım ve omzuma sokmaya korktum açıkçası. Aşağıdaki uç ile devam etsem kasa ulaşmasında sıkıntı olur mu? Yağ oranım yüzde 16-17 civarı.

uzunluk 13mm
image.png.f9930818bf4f6405c0cff9919e5395f0.png

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
Ironmann    432
metinav, 13 saat önce yazdı:

Yanlış yerden yanlış kasa yanlış açıyla vurduğundan yaşanıyor olması muhtemel o sıkıntının...Eskilerin siyatik dediği sinirler var bacaklarda ve kalçadan yayılıyor bacağa.Enjektöü oraya saplayıp yaptıysanız bu ağrılar olur.Yıllardır kalça ve omuzdan yapıyorum ve artık yeterince tecrübe kazandık.Sinire veya kas dışında farklı bir dokuya iğneyi batırdığımızda yaşanan acıyı ve rahatsızlığı biliyoruz, bunu önlemek eğitimle ve denemelerle mümkün.Kısacası doğru yere enjeksiyon yapılmalı bir sorun yaşanmaz...

Dediğin şekilde mikro enjeksiyonla hormonlar vucuda sokulabilir bunu yapanları bende okuyorum fakat dokuların emilim süresi ve emilim miktarı değişken.Ayrıca ödem gibi durumlar yaşanabilir.Yoksa içeriği aynıdır değişmez, etkisi de aynı olur...Bence o dediğin uçla, omuz gibi deri kalınlığı ince kaslardan yapmalısın deri altı uygun değil mikro dolaşım yeterli değil ve içerik esterinden dolayı aşırı yağlı emilmesi güç olur...Estersiz verisyonu olsa hiç sorun olmaz...

Bende yeşil uçlu enjektörü tam dibe kadar sokuyordum öyle vuruyordum o zamanlar hep belimde bir ağrı oluyordu sanki disk şişiyor iltihap oluyordu bu kürde bir %30 pay dışarda bırakarak vurmayı düşünüyorum abi sence mantıklımı.Bazı forumlarda okuduğumda tam dipte ilaç siyatik sinir çevresine yayıldığı zaman oluşturduğu ödem ve birikimden dolayı bu durumlar yaşanabiliyor diyordu. 
 

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
metinav    4.967
mnsr, 13 saat önce yazdı:

Teşekkürler hocam açıklama için. Ben kalçadan yanlış vuruyor olabilirim o halde. Omuzdan da bahsettiğim aşağıdaki uç ile vuruyordum ancak kasa gerçekten ulaşıyor mu diye emin olamadım.

Bunun yerine siyah(ya da gri tam rengini bilmiyorum) yani 1 inç uzunluğundaki iğne ucunu tavsiye edenler oldu ancak onu aldım ve omzuma sokmaya korktum açıkçası. Aşağıdaki uç ile devam etsem kasa ulaşmasında sıkıntı olur mu? Yağ oranım yüzde 16-17 civarı.

uzunluk 13mm
image.png.f9930818bf4f6405c0cff9919e5395f0.png

Ön omuzdan dik şekide kasa saplayarak vurursan uygundur, deri ince zaten omuzda...Omzun küçükse haftalık 1 ml geçme enjekte olarak.Büyükse 2-3 ml de kaldırır.Omuzları sırayla değiştirerek kullanabilirsin.Aşırı uzun estere sahip anabolikleri mümkün olduğunca 1 ml olarak vurmaya çalış.Bir de merdiven altı üretimlerin içeriklerinde kullanılan yardımcı maddeler yeterince kaliteli ve saf olmadığından, ödem yapma riski var, az doz bunu önleyebilir...

  • Beğen 2

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
gokalaf    138

kral beybi insülin iğnesiyle yan omuzdan yapıyordum ben. Eskiden kalçadan yapardım fakat belim kalınlaştığı için dönüp vuramıyorum, en temizi omuz.

  • Beğen 1

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
mnsr    3

@metinav Çok teşekkürler hocam o şekilde yapacağım. @gokalaf aynen öyle yapayım ben de teşekkürler.

tarihinde mnsr tarafından düzenlendi

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş
DeMoNhUnTeR    235

Cypionat eğer yağda çözüldüyse insülin ignesiyle vurulmaz ve de kas içine hergun enjeksiyon yapmak tam bir eziyet olur.

Ben her açıdan her zaman pctden ve ara vermekten yanayım bunun daha verimli olduğunu düşünüyorum

İletiyi paylaş


İletiye bağlantı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap

  • Etiket tabanlı benzer içerikler

    • Yazan: metinav
      Mineral bor, metabolizmada bitki, hayvan ve insan sağlığı için gerekli olan ve dünyadaki yaşamın evrimi için son araştırmaların gösterdiği hayati derecede önemli rollere sahip bir mikro besindir.
      Faydaları şu şekilde özetlenebilir:
      (1) Kemiğin büyümesi ve bakımı için gereklidir
      (2) Yara iyileşmesini büyük ölçüde hızlandırır 
      (3) Vucudun östrojen, testosteron ve D vitamini kullanımını faydalı bir şekilde etkiler 
      (4) Magnezyum emilimini arttırır 
      (5) Yüksek hassasiyetli C-reaktif protein (hs-CRP) ve tümör nekroz faktörü a (TNF-a) gibi enflamatuar seviyelerini azaltır 
      (6) Süperoksit dismutaz (SOD), katalaz ve glutatyon peroksidaz gibi antioksidan enzimlerin seviyelerini arttırır 
      (7) Pestisit kaynaklı oksidatif strese ve ağır metal toksisitesine karşı koruma sağlar 
      (8) Yaşlılar için beynin elektriksel aktivitesini, bilişsel performansını ve kısa süreli belleği geliştirir 
      (9) S - adenosil metiyonin (SAM-e) ve nikotinamid adenin dinükleotid (NAD + ) gibi anahtar biyomoleküllerin oluşumunu ve aktivitesini etkiler 
      (10) Prostat, servikal ve akciğer kanserleri ve multipl ve Hodgkin dışı lenfoma gibi bir takım kanserlerde önleyici ve tedavi edici etkiler göstermiştir
      (11) Geleneksel kemoterapötik ajanların yan etkilerini iyileştirmeye yardımcı olabilir 

      Özet: Bu makale öncelikle kemik gelişimi ve rejenerasyonu, yara iyileşmesi, seks steroidleri geliştirilmesi, D vitamini üretimi ve metabolizması ile kalsiyum ve magnezyumun emilimi, kullanımı da dahil olmak üzere borun insan sağlığı üzerindeki en belirgin etkilerine odaklanmaktadır. Ek olarak, bor, artriti hafifletmeye ve beyin fonksiyonunu iyileştirmeye yardımcı olabilecek anti-enflamatuar etkilere sahiptir ayrıca borlanmış bileşikler şu anda çeşitli kanser türlerinin tedavisinde kullanılır ve önemli antikanser etkileri göstermiştir.
      Kemik Büyümesi ve Bakımı:
      Bilim adamları, yıllardır borun sağlıklı kemikler için gerekli olduğunu biliyorlar. 1985 yılında ABD Tarım Bakanlığı (USDA), düşük borlu bir diyet (119 gün boyunca 0.25 mg / gün) uygulanan menopoz sonrası kadınların (n = 12) 3 mg / gün ile takviye edildiği bir deney gerçekleştirdi. Bor takviyesi ile kadınların günlük idrar kalsiyum atılımının % 44 azaldığı görüldü. 
      Bor osteogenezde önemli bir rol oynar ve eksikliğinin kemik gelişimini ve rejenerasyonunu olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Bu eser mineral, kalsiyum kaybının ve kemik demineralizasyonunun önlenmesini, steroid hormonlarının üretimini ve aktivitesini etkileyerek yapar. Bor takviyesinin art arda hem kalsiyum hem de magnezyumun idrar atılımını önemli ölçüde azalttığı ve postmenopozal kadınlarda serum estradiol ve kalsiyum emilim seviyelerini arttırdığı gösterilmiştir. Bor, D vitamini kullanımını faydalı bir şekilde etkiler. Bor ile takviye edilen, D vitamini eksikliği olan hayvanlarda kemik büyümesini uyarır ve D vitamini eksikliğinin karakteristiği mineral metabolizmasındaki işlev bozukluklarını azaltır.
      2010 yılında, borun osteogenez üzerindeki etkilerinin altında yatan mekanizmaları inceleyen bir araştırma yayınlandı. Borun, doku mineralizasyonu ile ilgili genlerin ekspresyonunu ve kemik büyümesi ve döngüsünde yer alan anahtar hormonların (17β-estradiol [E2], testosteron ve D vitamini) hareketlerini düzenleyerek osteoblastların mineralizasyonunu indüklediği belirlenmiştir.
      Yara iyileşmesi:
      1990'da borun yara iyileşmesini önemli ölçüde iyileştirdiği gösterilmiştir. Derin yaralara % 3 borik asit çözeltisinin uygulanması, yoğun bakımda gereken süreyi üçte iki oranında azalttı. 2000 yılında, insan fibroblastları kullanılarak yapılan in vitro araştırmalar, bir borik asit çözeltisinin, hücre dışı matris üzerindeki etki yoluyla yara iyileşmesini geliştirdiğini göstermiştir. 2002 yılında yayınlanan diğer in vitro çalışmalar, borun bu yararlı etkilerinin fibroblastlarda bulunan spesifik enzimler üzerindeki doğrudan etkilere bağlı olduğunu ortaya koymuştur (elastaz, tripsin benzeri enzimler, kollajenaz ve alkalin fosfataz). Hayvan bağ dokusundaki en yaygın hücreler olan fibroblastlar, hücre dışı matrisi ve kolajeni sentezler ve yara iyileşmesinde kritik bir rol oynar. Bor, bu anahtar enzimlerin fibroblastlardaki aktivitesini kolaylaştırır, böylece hücre dışı matris devir hızını artırır.
      Hücre Dışı Matris Proteinlerin İfadesi:
      Borun etkilerinin arkasındaki mekanizmalar, çok çeşitli hücre dışı matris proteinlerinin haberci RNA (mRNA) ekspresyonu, sadece yara onarımına dahil olanları değil, aynı zamanda mineralize doku ilişkili proteinler, kollajen tip 1 (COL1), osteopontin (OPN), kemik sialoprotein (BSP) ve osteokalsin (OCN) şeklindedir. Bu eylemlerin birleşik etkileri kemik hücrelerinin mineralizasyonunun yanı sıra osteoblast hücresi canlılığını, proliferasyonunu ve morfolojisini de arttırır.
      Diğer araştırmacılar tarafından insan kemik iliği stromal hücreleri üzerinde yapılan daha fazla araştırma, borun osteojenik farklılaşmayı arttırdığı mekanizmaların daha önceki keşiflerini doğruladı. Borun ayrıca alkalin fosfataz ve kemik morfogenetik proteinlerinin (BMP'ler) mRNA ekspresyonunu arttırdığı bulunmuştur. Diğer bazı araştırmacılar, borun temel BMP'lerin (BMP-4, BMP-6 ve BMP-7) protein seviyelerini ve runt ile ilgili transkripsiyon faktörü 2'nin (RUNX2) mRNA ifadesini düzenlediğini doğruladı.
      BMP'ler, dönüştürücü büyüme faktörü β (TGF-β) süper familyasına ait çok işlevli büyüme faktörleridir ve bazıları yeni kıkırdak ve kemiğin oluşumuna neden olur.
      Borun ayrıca çekirdek bağlayıcı faktör alt birimi a-1 (CBF-a1) olarak da bilinen RUNX2 üretimini düzenlediği belirlenmiştir. RUNX2 osteoblastik farklılaşma ve kemik oluşumu ve kemik bakımı için gereklidir. Osteoblast gen ekspresyonunu ve mezenkimal kök hücrelerin osteoblastlara farklılaşmasını uyarmak için BMP'lerle birlikte çalışan bir transkripsiyon faktörüdür ve olgun osteoblastlarda aktif kalır. Aktif RUNX2 seviyeleri düşürüldüğünde, BSP, OCN, OPN ve COL1 dahil olmak üzere ana kemik-matris proteinlerini kodlayan genlerin ekspresyonu düşer.
      Seks Hormonlarının Düzenlenmesi:
      Bor takviyesinden sonra hem erkeklerde hem de kadınlarda artan seks steroidleri seviyeleri gösterilmiştir. 1987 yılında Nielsen ve arkadaşları, daha önce düşük bor diyetinde olan postmenopozal kadınlarda (n = 13) bor takviyesinin, özellikle östrojen için serum estradiol (E2) ve testosteron seviyelerinin önemli ölçüde arttırdığını bildirmiştir. Magnezyum alımıyla kadınlarda, E2 neredeyse iki katına çıkarak ortalama 21.1 pg / mL'den 41.4 pg / mL'ye yükseldi. Testosteron iki kattan fazla arttı ve ortalama 0.31 ng / mL'den 0.83 ng / mL'ye yükseldi. 1997 yılında Naghii ve arkadaşları, 21 sağlıklı erkekde (n = 18) 4 haftalık bor takviyesi sonrasında serum E2 düzeylerinde benzer bir artış bulguları yayınladılar.
      1997 yılında sadece 6 haftalık 6 mg / gün bor takviyesi sonrasında, Naghii ve arkadaşları tarafından 20 sağlıklı erkek (n = 8) üzerinde yapılan bir çalışmada, ortalama 11.83 pg / mL'den 15.18 pg/ml'e yükselen serbest testosteronda önemli bir artış olduğu bulunmuştur.  E2'de ise, 42.33 pg / mL'den 25.81 pg / mL'e önemli düşüşler kaydedilmiştir. Ölçülen tüm enflamatuar biyobelirteçler de azaldı. İnterlökin (IL) 6, 1.55 pg / mL'den 0.87 pg / mL'ye,  yüksek hassasiyetli C-reaktif protein (hs-CRP) yaklaşık % 50 oranında, 1460 ng / mL'den 795 ng / mL'ye belirgin bir azalma ve tümör nekroz faktörü  (TNF-a) yaklaşık % 30, 12.32 ila 9.97 pg / mL azalmıştır. Dihidrotestosteron, kortizol ve D vitamini seviyeleri hafifçe arttı.
      6 haftalık bor takviyesinden sonra erkek plazma E2 de önemli azalma ve total testosteronun (T)  serbest testosterona (FT) dönüşüm oranının daha yüksek olduğu görülmektedir. Sonuçlardan hareketle, borun androjen amplifikatör etkilerine sahip olduğunu söylenebilir.
      Testosteron moleküllerinin yaklaşık % 98'inin kandaki proteinlere, esas olarak seks hormonu bağlayıcı globuline (SHBG) bağlı olduğu ve biyoyararlı olmadığı iyi bilinmektedir. Bu nedenle, bor takviyesi ile görülen serbest testosteronun artışı, özellikle tipik olarak SHBG seviyelerinin arttığı ve FT seviyelerinin azaldığı yaşlı erkeklerde, önemli faydalı sonuçlar verebilir.
      D Vitamini Eksikliğinin Önlenmesi:
      Borun hayvan ve insan çalışmalarında D vitamini eksikliği olan bireylerde serum 25-hidroksivitamin D3 seviyelerini arttırdığı gösterilmiştir. Orta yaşlı erkek ve kadınların (n = 15) düşük borlu bir diyete tabi tutulduğu klinik bir araştırmada (0.23 mg B / 2000 kcal ), yapılan bor takviyesinden (3mg)  49 gün sonra d3 seviyeleri belirgin şekilde yükseldi. 25 (OH) D3 seviyeleri, 44.9 nM'den, % 39 artışla 62.4 nM'ye yükseldi.
      Benzer sonuçlar, D vitamini eksikliği (serum 25 [OH] D3 <12 ng / mL) olarak önceden belirlenmiş orta yaşlı bireylerin (n = 13) açık bir pilot çalışmasında da görülmüştür. 25 (OH) D3 seviyeleri, kalsiyum fruktoborat, Ca ([C6H10O6] 2B) 2 · 4H20, içeren bir kompleks kullanılarak 60 gün boyunca 6 mg / gün bor takviyesi sırasında incelenmiştir. Çalışma Sırbistan'da, D vitamini durumunun kötüleşeceği bir zaman olan sonbahar-kış geçişi (ekim-ocak) sırasında gerçekleşti. Bununla birlikte, bor takviyesi ile 25 (OH) D3 seviyeleri önemli ölçüde artmış ve ortalama% 20 artış göstermiştir. Bor, D vitamininin yarılanma ve kullanım ömrünü arttırır.
      Magnezyum Emilimi:
      Bor, magnezyum emilimini ve kemikte birikmesini önemli ölçüde geliştirir. Magnezyumun kemikte eksikliği bor yetmezliğinin yaygın belirtilerindendir.
      İnsan vücudundaki magnezyumun yaklaşık% 60'ı, kalsiyum metabolizmasını düzenleyen anahtar enzimler için bir kofaktör olduğu kemikte bulunur. Kemikteki magnezyumun çoğu, apatit kristalinin yapısının ayrılmaz bir parçası olan kortikal kemik üzerinde bulunur. Apatit kristallerindeki yapısal rolünün yanı sıra, osteoblast ve osteoklastlarda ve magnezyumun adenosin trifosfat (ATP) üretimi için temel olduğu ve lipit, proteinde yer alan 300'den fazla enzimin kofaktörü olarak hizmet ettiği tüm canlı hücrelerde magnezyum gereklidir. ve nükleik asit sentezi. Pozitif yükü nedeniyle magnezyum hücre zarlarını stabilize eder, kalsiyumun hareketlerini dengeler ve bir sinyal transdüseri olarak işlev görür.
      Anti-inflamatuar Etkiler:
      Borun inflamatuar biyobelirteç düzeylerini azalttığı bir çok çalışma ile gösterilmiştir. Sağlıklı erkek gönüllüleri (n = 8) içeren yeni bir insan denemesinde, 11.6 mg bor ile takviye edildikten 6 saat sonra plazma hs-CRP ve TNF-α seviyelerinde önemli azalmalar ile birlikte plazma bor konsantrasyonlarında önemli bir artış meydana geldi. Bir haftalık 10 mg / gün bor takviyesi, TNF-a'nın plazma konsantrasyonunda % 20, (12.32 pg/mL den 9.97 pg/mL) ve hs-CRP'nin plazma konsantrasyonunda yaklaşık % 50, (1460 ng/mL den 795 ng/mL) ve IL-6  plazma konsantrasyonunda (1.55 pg/mL den 0.87 pg/mL) dikkate değer düşüş gözlenmiştir.
      Yüksek hs-CRP'nin meme kanseri, obezite ve metabolik sendrom, ateroskleroz, kararsız angina, insülin direnci, tip 2 diyabet, alkolsüz yağlı karaciğer hastalığı,  metastatik prostat kanseri, akciğer kanseri, erişkin depresyonu, genç erişkin yaşamında psikoz, koroner kalp hastalığı ve inme ile ilişkili bir risk olduğunu düşünün.
      Osteoartritte Antienflamatuar Etkiler:
      Epidemiyolojik kanıtlar, olgu sunumları ve kontrollü hayvan ve insan çalışmaları, osteoartrit (OA) için güvenli ve etkili bir tedavi olarak borun kullanımı için kanıt sağlamıştır. Bor uygulaması ve dünya çapında OA prevalansı arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar, bor alımının 1 mg / d'ye eşit veya daha fazla olduğu alanlarda, artrit insidansının % 20 ila % 70 arasında değiştiğini keşfettiler. Buna karşılık, bor alımının genellikle 3 ila 10 mg / gün olduğu bölgelerde, artritin tahmini insidansı % 0 ila % 10 arasında değişir. OA hastalarının femur başlarında, kemiklerinde ve sinovyal sıvısında bor konsantrasyonunun OA olmayan bireylere göre daha düşük olduğu bulunmuştur.
      Bor yoksunluğu ve takviyesi üzerine yapılan insan çalışmaları, borun eritrosit süperoksit dismutaz (SOD) aktivitesini önemli ölçüde arttırdığını göstermiştir. 63 gün bor yoksunluğunun ardından 49 gün bor takviyesi 3 mg / gün takip edilen bir çalışmada, SOD, 45 yaşından büyük erkeklerde 2666 U / g Hb'den 3231 U / g Hb'ye, postmenopozal kadınlarda 3091 U / g Hb'den 3169 U / g Hb'ye ve östrojen tedavisi alan postmenopozal kadınlarda 2520 U / g Hb'den 3327 U / g Hb'ye yükseldi.
      Borun OA hastalarının tedavisinde kullanılmasına yönelik insan klinik kanıtları, ilk olarak Avustralya'da yürütülen ve günde 6 mg bor (sodyum tetraborat dekahidrat) takviyesine önemli ölçüde olumlu yanıt veren çift kör, plasebo kontrollü bir takviye çalışması ile sağlandı. OA olan 20 kişide ilave bor alan deneklerin% 50'si plasebo alanların sadece% 10'u iyileşmiştir.
      Beyin Aktivasyonu ve Psikolojik Fonksiyonu:
      Hem hayvanlarda hem de insanlarda bor yoksunluğunun, beynin elektriksel aktivitesinde azalmaya yol açtığı göstermiştir. Olgun sıçanlarda bor yoksunluğu, azalmış yüksek frekans ve düşük frekanslı beyin elektriksel aktivitesi ile ilişkiliydi, azalmış uyarılma ile tutarlıydı, bu da borun hayvanlarda beyin aktivasyonunun korunmasında önemli bir rol oynayabileceğini düşündürmektedir. İnsanlarda, bor yoksunluğu (<0,3 mg / gün) motor hızı ve el becerisi, dikkat ve kısa süreli bellek görevlerinde daha düşük performansla sonuçlanmıştır. Sağlıklı yaşlı erkeklerde ve kadınlarda yapılan bir dizi deney, sınırlı bor alımının beyin fonksiyonlarını ve bilişsel performansı olumsuz etkilediğini bulmuştur. En tutarlı EEG bulgusu, düşük bor alımının, düşük frekanslarda daha fazla aktiviteye ve EEG spektrumunun yüksek, baskın frekanslarında daha az aktiviteye doğru bir kaymaya yol açmasıydı; bu, tipik olarak spesifik olmayan yetersiz beslenme ve ağır metal toksisitesine tepki olarak gözlenen aynı etkidir.  Artan düşük frekans aktivitesi, zihinsel uyanıklığın azalması durumlarının karakteristiğidir, uyanıklık ve psikomotor görevleri yerine getirme yeteneğinin azalmasıyla ilişkilidir ve hafıza performansının bozulması ile ilişkilendirilmiştir.
      Ağır Metal Toksisitesi:
      Bazı bor bileşiklerinin (borik asit, boraks, kolemanit ve uleksit) ağır metallerin (arsenik trioksit, kolloidal bizmut altkriti, kadmiyum klorür, cıva klorür ve kurşun klorür) neden olduğu genotoksisite üzerindeki etkinliği insan kan kültürlerinde değerlendirildi. Lenfositlerde DNA hasarı oluşturmak için kardeş kromatid değişimi (SCE) ve mikronükleus (MN) deneyleri yapıldı ve oksidatif stres, ana, antioksidan, enzim aktiviteleri ve eritrositlerdeki toplam glutatyon seviyelerindeki değişiklikler tahmin edilerek değerlendirildi. Ağır metal tedavileri, hem SCE hem de MN'nin sıklığını ve oksidatif stresin bir göstergesi olan malondialdehitin plazma seviyelerini arttırdı ve kontrollere kıyasla antioksidan enzim aktivitelerini ve toplam glutatyon seviyesini azalttı. Borla test edilen tüm bileşikler (5-20 ppm), düşük dozda ağır metallerin neden olduğu tüm genotoksik etkileri önemli ölçüde azalttı.
      Antikanser Etkileri:
      Giderek artan sayıda kağıt borun antikarsinojenik özelliklere sahip olduğunu göstermiştir. Bor bakımından zengin diyetler ve toprak ve suyun bor açısından zengin olduğu bölgeler, prostat, meme, servikal ve akciğer kanserleri de dahil olmak üzere çeşitli kanser türlerinin düşük riskleri ile ilişkilidir. Borla zenginleştirilmiş diyetlerin, prostat ve serviks kanseri riskinde önemli azalmalar ve sigara içen kadınlarda akciğer kanseri riskini azalttığı bulunmuştur.
      Son birkaç yılda, antikanser ajanlar olarak doğal ve sentetik bor içeren bileşiklerin kullanımı, özellikle ameliyat edilemeyen kanserlerde ve yüksek malignitesi olanlarda artmıştır. Bor içeren bileşikler, serin proteazların inhibisyonu, NAD-dehidrojenazlar, mRNA birleştirme ve hücre bölünmesi, reseptör bağlanma taklidi ve apoptozun indüksiyonu dahil olmak üzere çeşitli mekanizmalar yoluyla kanser hücrelerinin fizyolojisine ve çoğalmasına müdahale eder.
      Prostat kanseri:
      Bor seviyesi, prostat kanseri insidansı ile ters orantılıdır. Ulusal Sağlık ve Beslenme Muayene Araştırması (NHANES) III verilerine göre, beslenmelerinde 1,8 mg/d'den fazla bor olan erkeklerde, bor alımı 0,9 mg/d den düşük veya eşit olan erkelere kıyasla prostat kanseri riski % 52 daha düşüktü. Yeraltı sularındaki bor konsantrasyonu ile Teksas'taki prostat kanserinin dağılımı arasında yüksek korelasyon ( r = 0,63) bulundu.
      Borik asit, in vitro insan prostat kanseri hücre çoğalmasını inhibe eder. Bir çalışmada, borik asit farelerdeki prostat tümörlerinin boyutunu azalttı ve tümör dokusunda ve serum prostat spesifik antijenin (PSA) insülin benzeri büyüme faktörü  (IGF-1) düzeylerini önemli ölçüde azalttı. Çalışmada, grup başına 10 hayvan içeren üç gurup oluşturuldu. 1. ve 2. gruba gavaj yoluyla borik asit çözeltileri (1.7-9.0 mg /kg) verildi. Kontrol grubuna sadece su verildi. Tümör boyutları 8 hafta boyunca haftalık olarak ölçüldü. Düşük ve yüksek dozda borik aside maruz kalan farelerde tümörlerin boyutu sırasıyla % 25 ve % 38 azalmıştır. İki dozaj için serum PSA seviyeleri kontrol grubuna göre sırasıyla % 88.6 ve % 86.4 azaldı. Dolaşımdaki IGF-1 düzeyleri gruplar arasında farklılık göstermedi, ancak IGF-1'in tümörlerde ekspresyonu bor tedavisi ile önemli ölçüde azaldı.
      PSA, hem normal hem de kanserli prostat epitel hücreleri tarafından üretilen androjenle düzenlenmiş bir serin proteazdır (enzim) ve hala prostat kanseri için en yaygın olarak kullanılan serum markörüdür. Boronik asidin PSA aktivitesini inhibe ettiği gösterilmiştir.
      Rahim ağzı kanseri:
      Rahim ağzı kanseri dünya çapında kadınlarda en sık görülen ikinci kanser olmakla birlikte, Türkiye'de sadece dokuzuncu sırada yer almakta olup Avrupa ve Kuzey Amerika'dan 2 ila 5 kat daha düşüktür. Her ne kadar bu farkın nedenleri mutlaka sosyokültürel farklılıklar, nüfus temelli tarama programlarının eksikliği veya Türkiye'de daha düşük bir insan papilloma virüsü (HPV) prevalans oranı gibi faktörlerin bir kombinasyonunu içermesine rağmen, serviks kanseri insidansının düşük olduğu öne sürülmüştür. Türkiye'de bor bakımından zengin toprak ile ilişkilidir. HPV, serviks kanserinin ana nedenidir. HPV-16 ve HPV-18, tüm servikal kanserlerin yaklaşık % 95'ine neden olur ve bor, HPV'nin yaşam döngüsüne müdahale eder.
      Serin proteaz inhibitörleri, HPV E7 onkogeninin ölümsüzleştirme ve dönüştürme kapasitesini azaltır. Bor, insan vücudunda çoğunlukla serin proteaz inhibitörü olan borik asit formunda bulunur. Korkut ve arkadaşları , servikal kansere bağlı histopatolojik bulguların bor açısından zengin ve bor açısından fakir bölgelerle ilişkili olduğunu ortaya koyan araştırmalar yaptıktan sonra içme suyunda daha yüksek miktarda borun HPV dönüşümünü önlemeye ve serviks kanseri insidansını azaltmaya yardımcı olabileceğini öne sürdü.
      Bu çalışmada, bor bakımından zengin (472 kadın) ve bor fakiri (587 kadın) bölgede yaşayan sosyoekonomik durumu düşük 1059 kadın için servikal smearlarda advers sitolojik bulgu insidansı değerlendirilmiştir. Ortalama bor alımı, bor bakımından zengin bölgelerden kadınlar için 8.41 mg / d ve bor bakımından fakir bölgelerde yaşayan kadınlar için 1.26 mg / d idi. Bor açısından zengin bölgelerden hiçbir kadında serviks kanseri sitopatolojik belirtisi yoktu; bor fakiri bölgelerden 15 kadında sitopatolojik bulgular mevcuttu.
      Bor Alımı / Tamamlayıcı Öneriler:
      Bor normal insan beslenmesinin bir parçasıdır, ancak günlük alım, beslenmedeki çeşitli gıda gruplarının oranlarına ve topraktaki bor konsantrasyonlarına bağlı olarak büyük ölçüde değişir. Ortalama toplam bor alımı için bildirilen değerler : Amerika Birleşik Devletleri'nde 1,7 ila 7,0 mg / gün; Meksika'da 1,75 ila 2,12 mg / gün; Avrupa Birliği'nde 0.8 ila 1.9 mg / gün; Avustralya'da 2,16 ila 2,28 mg / gün; ve Kore'de yaklaşık 0.93 mg / gün olarak değişir. 
      Çeşitli, bitki-gıda açısından zengin bir beslenmenin yaklaşık 1.5 ila 3 mg / gün bor sağladığı tahmin edilmektedir. Bitki kaynaklı gıdalar, özellikle meyveler, yapraklı sebzeler, fındık ve baklagiller, bitki kaynaklı fermente edilmiş içecekler (şarap, elma şarabı ve bira) gibi bor bakımından zengindir. Ancak et, balık ve süt ürünleri zayıf kaynaklardır. Fıstık ve fıstık ezmesi, diğer fındık, kuru üzüm, şarap ve avokado da bor alımına en çok katkıda bulunanlardır.
      Bor için önerilen seviye yoktur, fakat üst alım seviyesi 20 mg/ gün olarak belirlenmiştir. 18 yaş ve üstü yetişkinler için yaklaşık 20 mg / gün olan tolere edilebilir bir miktardır. Dünyanın bor bakımından zengin bölgelerindeki sakinler üzerinde yapılan araştırmalar, 3 mg / gün kullanımın, çok uzak yan etki riski ile fayda sağlayacak bir miktar olduğunu gösterdi. Örneğin, Türkiye'de bir borik asit üretim tesisinde çalışan işçiler için günlük bor alımı ortalama 12.6 mg / gün olup, hiçbir olumsuz etkisi yoktur.
       
    • Yazan: mokarper
      Kürlerde günlük proviron kullanımının SHBG'yi baskılayarak serbest testosteron miktarını arttırdığı bazı kaynaklarda yazıyor. Böyle bir şeyi tecrübe eden hiç oldu mu?
    • Yazan: Sparta34
      Merhabalar herkese,
      Shbg düşüklüğü kas gelişimini olumsuz etkiler mi? 
      Tüm cevaplar için şimdiden teşekkürler.
    • Yazan: Sinan35
      Herkese merhabalar,
      Size danışmak istediğim bir konu var.
      KÜR İÇERİĞİM:
      1-10 hafta testo -deca 10-26 hafta bolde tren testo   Kürü yapıyorum 13. haftaya geldim.  Geçen yıl PCT için pregny yerine muadili olan ovitrelle aldım ( doktor arkadaşım rapor yazdığı için elimde biraz fazlaca mevcut) şimdi kür içerinde hafta bir ovitrelle kullansam kürü olumlu etkiler mi doğal testoyu arttırdığı için yoksa zararı mı olur bu konuda bana fikrinizi söylerseniz sevinirim şimdiden teşekkürler.
    • Yazan: dante48
      Merhaba,
      Yabancı forumlarda sıkça tartışılan Trenbolone - Testosterone orantısı hakkında fikirlerinizi merak ettim. 1:2, 1:1, 2:1 gibi farklı orantıları savunanlar var. Yakın zamanda olmasa da bir süre sonra kullanmayı ben de düşünüyorum. Okuduklarımda ağırlıklı olarak düşük testo yüksek kullanarak daha çok etki aldıklarını yazmış. Bir diğer okuduğum ise;
      Düşük testo yüksek tren definasyon için,
      Eşit ya da yüksek testo düşük tren bulk için mantığını savunanlar mevcut. Sizlerin fikir ve deneyimlerinizi duymak isterim.

Copyright © 2010 Peptid Türkiye. Tüm hakları saklıdır.

5651 sayılı yasaya göre forumumuzdaki mesajlardan doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
Şikayet; info@peptidturkiye.com Adresine mail atıldığı taktirde, ilgili konu en geç 48 saat içerisinde kaldırılacaktır.


Tıbbi Sorumluluk Reddi / Yasal Uyarı! Bu sitede yer alan yazıların tümü, bilgi edinmek isteyen ziyaretçiler için hazırlanmıştır. Bu bilgiler, hiç bir zaman hastalık ve diğer sorunlara yönelik teşhis ve tedavi amaçlı olarak kullanılmamalıdır. Yazılar, sadece yazarların bilgilerini, deneyimlerini ve fikirlerini aktarmaktadır. İçeriği başkaları tarafından doğru ve geçerli bulunmayabilir. Sitede yer alan yazı ve resimlerin kopyalanması, her türlü kullanımı ve bilgilerin uygulanması sonucu doğan hukuki, ahlaki, mesleki, sağlık ve yaşamsal sorunlar sadece bu eylemi gerçekleştiren kişilerin sorumluluğundadır. Bunlardan dolayı ortaya çıkabilecek hiç bir sorundan site ve yazarları sorumlu kılınamaz. Doktorunuza Danışmadan sitede yer alan diyet veya benzerlerine başlamayınız.
×